Raşit Yıldırım

Emanet ve Adalet

Emanet ve adalet

“Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa, 58)

Bu ayette insanlığın huzurunun veya huzursuzluğunun iki temel sebebine vurgu yapılıyor: emanet ve adalet.

Kâbe’nin anahtarının verileceği kişi (Kaynak: Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri)

Mekke geleneklerine göre Mescid-i Haram ve çevresinin hizmetleri Abdüddaroğulları adına Osman b. Talha’da, su işleri Haşimoğulları’ndan -aynı zamanda Peygamber’in amcası olan- Abbas’ta idi.

Mekke’nin fethi günü Resulullah Mekke’ye girdiği zaman Kâbe’nin anahtar taşıyıcısı olan (henüz Müslüman olmayan) Osman b. Talha b. Abdüddar kapıyı kilitledi,

-“Allah’ın elçisi olduğunu bilseydim engel olmazdım” diyerek anahtarı Resulullah’a teslim etmekten kaçındı.

Bunun üzerine Hz. Ali, Osman’ın kolunu bükerek anahtarı aldı, Kâbe’nin kapısını açtı ve Resulullah Kâbe’ye girip iki rekât namaz kıldı.

Resulullah Kâbe’den çıktığı zaman, amcası Hz. Abbas, anahtarın kendine verilmesini ve eskiden sorumluluğunda bulunan Zemzem sakalığı (hacılara su dağıtma vazifesi) ile beraber sedanetin (yani Kâbe kapıcılığının) kendi üzerinde birleştirilmesini istedi.

Bunun üzerine;

“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir (Nisa, 58)” ayeti nazil oldu.

Ayet nazil olunca, Hz. Peygamber (sav), anahtarları Osman b. Talha’ya geri vermesini ve kendisinden özür dilemesini Hz. Ali’ye emretti. Hz. Ali de anahtarları götürüp özür dileyince Osman:

– “Beni zorladın, bana eziyet verdin, sonra geldin (hatanı) düzeltmeye çalışıyorsun.” dedi. Hz. Ali de:

– “Senin hakkında Allah Teala Kur’an indirdi” deyip ayeti okudu. Bunun üzerine Osman, şehadet getirerek Müslüman oldu.

Böylece Kâbe kapıcılığının (anahtarının taşınması görevi) ebedî olarak Osman’ın zürriyetinde kaldı. Osman Mekke’den hicret ederken anahtarı biraderi Şeybe’ye verdi. Bugün halen Kâbe’nin anahtarı Şeybe’nin torunlarındadır.

“Yöneticilik” emaneti zayıflara verilmez

Allah Resulü’nün idaresinde emanet, ehliyet ve liyakat esas olduğu için bu nitelikleri taşımayan kimselere idari görev verilmezdi. Bir gün Allah Resulü’nün sevgili ashabından olan ve hakkı çekinmeden dile getirmesiyle bilinen Ebu Zer, Hz. Peygamber’e,

-“Ya Resulallah! Beni amil olarak görevlendirmiyor musun?” demişti.

Onun yapısını çok yakından bilen Hz. Peygamber, elini omuzuna vurarak,

-“Ey Ebu Zer! Zayıf bir kimsesin. Bu görev ise bir emanettir. Layık olduğu için onu alan ve gereğini hakkıyla yerine getirenler dışında (bu tür görevler) kıyamet günü rezillik ve pişmanlıktır” buyurmuştu.

“Siz yöneticiliği çok isteyeceksiniz. (Oysa) o, kıyamet gününde pişmanlık olacaktır” hadisi de ehil olmayanlara, bu hususta kabiliyet ve birikimi olmayanlara emanetin verilmeyeceğini ifade ediyor.

Allah’ın (cc) ölçüsü ve Hz. Peygamber’in uygulamaları

Yüce Allah, Talut’a hükümdarlık görevi verilmesini şöyle açıklıyor:

“Peygamberleri onlara ‘Allah size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi’ dedi. ‘Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona servet bakımından bir zenginlik de verilmemişken onun üzerimize hükümdarlığı nasıl olur?’ dediler. Peygamber ‘Allah onu sizin için seçti, kendisini ilimde ve bedende daha güçlü kıldı’ dedi. Allah mülkünü dilediğine verir ve Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilir.” (Bakara, 247)

İnsanlar hükümdarlık için “asalet” ve “varlıklı olma” ölçüsünü öne sürerken, Allah “bilgi” ve “güç” sahibi olmayı ölçü olarak koydu. Bu görev için varlık sahibi olmak veya asalet sahibi olmak değil “bilgi” sahibi ve “güçlü” olmak gerekiyordu.

Allah Resulü, azatlı bir köle olan Zeyd b. Harise’nin oğlu Üsâme b. Zeyd’i ordu komutanlığına atamıştı. Toplumun ileri gelenlerinin yerine bir kölenin oğlunun komutanlığa atanmasını yadırgayan insanların bu konudaki eleştirileri üzerine Hz. Peygamber şu sözleri ile ehliyetin sosyal statüden daha önemli olduğunu ifade ediyordu:

“Siz onun komutanlığını eleştiriyorsunuz, daha önce babasının komutanlığına da dil uzatmıştınız. Allah’a yemin olsun ki Zeyd komutanlığa gerçekten layık idi ve bana insanların en sevimlilerindendi. Kendisinden sonra bu oğlu da bana insanların en sevimlilerindendir.”

Allah Resulü, İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerine valiler, öğretmenler, komutanlar, vergi memurları, elçiler ve imamlar tayin ediyordu. Bu görevliler arasında Muaz b. Cebel gibi Araplar olduğu gibi el-Farisî gibi Fars kökenli sahabiler de vardı. Hür olanların yanı sıra Zeyd b. Harise gibi azat edilmiş köleler de vardı. Aynı şekilde yaşını almış insanlar olduğu gibi Üsame b. Zeyd gibi çok genç olanlar da bulunmaktaydı. Toplumun en hassas noktası olan yetki ve görev dağılımında Resulullah’ın göz önünde bulundurduğu temel husus, emanet ve liyakat idi. Çünkü ilgili sahabiler gittikleri yerde Hz. Peygamber’i temsil edecek, toplumu idare edecek, davalara bakıp adaleti uygulayacak, emniyet ve asayişi sağlayacaklardı. Neticede İslami değerler en doğru biçimde tanınacak ve daha geniş coğrafyalara yayılacaktı.

Emanet ehline verilmeyince kıyameti bekleyin

Hz. Peygamber, ashabını etrafına toplamış sohbet ediyor, onlara nasihatlerde bulunuyordu. Bu sırada bir bedevi çıkageldi ve

–              “Kıyamet ne zaman (kopacak)?” diye sordu.

Allah Resulü sözünü kesmeden konuşmasına devam etti. Oradakilerden biri,

–              “Resulullah bedevinin ne dediğini işitti, fakat sorusundan hoşlanmadı.” dedi. Bir başkası ise,

–              “Belki de (soruyu) işitmedi.” dedi.

Nihayet Sevgili Peygamberimiz sözünü bitirince,

–              “Kıyameti soran nerede?” buyurdu. Bedevi,

–              “İşte benim, ya Resulallah!” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü,

–              “Emanet zayi edildiği vakit kıyameti bekle!” buyurdu. Bedevi,

–              “Onun zayi edilmesi nasıl olur?” diye sorunca Resul-i Ekrem,

–              “İş, ehil olmayan kimseye verildiğinde kıyameti bekle.” Buyurdu (B59 Buhârî, İlim, 2)

Bir başka rivayette ise Resulullah, hak ve adaletten uzak hükümler verildiğinde mutlaka kan dökmenin yaygınlaşacağını bildirerek, iltimas ve adam kayırma ile yapılan işlerin toplumsal kargaşaya neden olacağını bildirmiştir.

Alemin kıyameti ve mahşer asıl büyük kıyamettir. Ancak büyük kıyametin dışında, yaygın bir kanaate göre, herkesin kıyameti kendi ölümüyle başlar; ölüm, insan için kıyametin başlangıcıdır. İnsanın bir ömrü olduğu gibi, kurumların da bir ömrü vardır. Hz. Peygamber’in beyanından anlıyoruz ki: emin ellere teslim edilmediğinde, kurumların ölüm süreci, ölüme bağlı olarak da kıyameti başlamaktadır.

Yönetim, denetim ve kurumsallaşma konularında eğitim veya danışmanlık desteğine ihtiyacınız mı var?

Bize ulaşın…

Bu konuda Karar Gazetesi’nde çıkan yazı:

Şimdi kuşa benzedin

Facebook
WhatsApp
Twitter
LinkedIn
Pinterest