Raşit Yıldırım

Yolsuzluk teorileri

YOLSUZLUK TEORİLERİ

1.YOLSUZLUKLA İLGİLİ KAVRAMLAR

1.1“Yolsuzluk” ne demek?

“Yolsuzluk”, “görev ihmali” ve “hata” kavramları arasında benzerlikler ve farklılıklar vardır.

“Yolsuzluk”; “dolandırıcılık” veya “hile” olarak da tanımlanmaktadır.

Türk Dil Kurumu’nun tanımlarına göre:

“Yolsuzluk”, bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanmaktır

“Hile”, birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise, entrika çevirmektir.

“Dolandırma”, birini aldatarak mal veya parasını almaktır.

Uluslararası yolsuzluk denetçileri kurumu ACFE yolsuzluk (fraud) kavramını şöyle tanımlıyor (1):

“Yolsuzluk”, bir kazanç elde etmek için aldatmaya dayanan herhangi bir faaliyettir. Yolsuzluk, “bir başkasını kendi aleyhine hareket etmeye teşvik etmek için, gerçeğin bilerek yanlış beyan edilmesi veya maddi bir gerçeğin gizlenmesi” olduğunda (Black’s Law Dictionary) bir suç haline gelir. Başka bir deyişle, bir kişi veya kuruluşu parasından veya mülkünden mahrum bırakmak için yalan söylerseniz, yolsuzluk (dolandırıcılık) yaparsınız.

TDK ve ACFE’nin tanımlarından hareketle, “yolsuzluk” kavramının açılımı şöyle özetlenebilir:

  • Bir görevin, yetkinin kötüye kullanılması.
  • Muhatapların aldatılarak varlıklarının alınması veya menfaat temin edilmesi. Menfaatin yalnız maddi menfaat olarak düşünülmemesi gerekir. Maddi olmayan sosyal menfaatler de aynı kategoriye girer. Örneğin bir makama gelmek için ilgililerin aldatılması, sahte kariyer belgeleriyle bir mesleki faaliyet gösterilmesi de yolsuzluk kavramı içine girer.
  • Muhatapların aldatılması için çeşitli düzenler kurulması, oyun oynanması.

1.2.Görev ihmali ne demek?

Görev ihmali; işine gereken ilgiyi göstermeme, önem vermeme, umursamama, belirli bir sebebi olmaksızın bir işi ertelemeyi ifade eder.

1.3.Hata ne demek?

Hata, yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmektir.

1.4.Yolsuzluk, görev ihmali ve hata kavramlarının farkları

Kavramlar arasındaki en önemli fark, kasıt ve niyetle ilgilidir. Yolsuzluk bilerek ve isteyerek yapılır. Görev ihmalinde özel bir kasıt bulunmadan sorumluluklar yerine getirilmez.

Hatada ise farkında olmadan bir işte yanlışlık yapılır.

Her üç davranışta da muhataplar belli ölçüde zarara uğrarlar. Ancak bu davranışların yaptırımları farklıdır.

Finansal olarak aynı tutarda zarara yol açsa da yolsuzluk yapana ağır bir yaptırım uygulanırken, hata yapana hafif yaptırım uygulanır veya hatalar affedilir. Görev ihmali kategorik olarak yolsuzlukla hata arasında yer alır.

Bu ayrım, ceza hukukundaki bilinçli ve taksirli suç ayrımına benzer. Bilinçli suçlara ağır ceza verilirken, taksirli suçlara daha hafif ceza verilir.

İşverenler açısından bu üç eylem de İş Kanunu’nun 25. Maddesinde düzenlenen “ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan” hal olarak değerlendirilir. Yolsuzluk halinde zararın tutarına bakılmaksızın akit haklı sebeple feshedilir. Hata veya görev ihmalinde ise otuz günlük ücret tutarını aşan zarar hallerinde iş akdi feshedilebilir. Her hal ve şartta işverenin oluşan zararı tazmin etme hakkı vardır.

Yolsuzluk halinde, iş akdi feshinin yanında, yolsuzluğu yapan hakkında cezai takibat da yapılabilir.

2.YOLSUZLUK RİSKİNİ TANIMLAYAN MODELLER

Hileye ilişkin riskleri yönetmek, önleyici önlemler almak için öncelikli olarak hileli davranışa yol açan faktörlerin tanımlanması gerekir.

Bu tanımlamayı yapabilmek amacıyla geliştirilmiş, öncü olarak nitelendirilen ilk teori “Hile Üçgeni” teorisidir. Bu teorinin akabinde farklı modeller geliştirilmiş olup özellikle “Hile Elması” (veya karosu) ve “Hile Beşgeni” olarak tanımlanan teoriler hile araştırmalarında kabul gören modellerdendir (2).

2.1.Yolsuzluk Üçgeni modeli

Kriminoloji uzmanı Donald Cressey, 1953 yılında, büyük ölçüde zimmete para geçirme suçundan mahkûm edilmiş, 250 kişi ile görüşerek BASKI, FIRSAT VE RASYONELLEŞTİRME faktörlerinin insanların yolsuzluk eğilimini açığa çıkarttığı teorisini geliştirmiştir (3).

Sertifikalı Hile Denetçileri Kurumu (ACFE) kurucusu olan Joseph T. Wells, bu kuramı geliştirerek “Hile Üçgeni” adını vermiştir.

Bu tanım ve yaklaşım ACFE tarafından da benimsenmiştir (1,3).

Amerika Denetim Standartları Kurulu da 2002 yılında, hile üçgeni modelinin potansiyel hile riski faktörlerini ele almanın bir aracı olarak önemini kabul etmiştir.

Hile Üçgeni modeli, hileli olayları açıklamak için sezgisel bir çerçeve olarak halen kullanılmaktadır.

BASKI FAKTÖRÜ

“Yolsuzluk Üçgeni” modelinin ilk tetikleyici unsuru “baskı”dır.

Baskı, kişilerin günlük finansal veya sosyal ihtiyaçları veya hedefledikleri yaşam beklentileri ile ilgilidir.

Günlük nakit ihtiyacı yüksek olan veya geliriyle orantısız bir gelecek hayal eden kişiler, diğer unsurlar da oluşmuşsa yolsuzluğa eğilimli hale gelebilirler.

Çalışanlar üzerinde oluşan baskılar mali içerikli baskılar, kötü alışkanlıklar sonucu oluşan baskılar ve işle ilgili baskılar olarak kategorize edilmektedir. Maddi sıkıntı çekilmesi veya yüksek borç altında olunması finansal baskıya örnek olarak verilebilir. Alkol, uyuşturucu ve kumar türü bağımlılıklarda çalışanları hileye yönlendiren baskı unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışanlara gerçekleşmesi güç hedefler verilmesi, terfi alamama, düşük ücret ve takdir görmeme gibi nedenler de işle ilgili baskı unsurlarını oluşturur. Baskı unsuru, hilenin yapılmasındaki ilk kıvılcım olarak tanımlansa bile, baskı altında olan her çalışanın hile yapacağı anlamına gelmemektedir (3).

Wells, 2011 de Cressey’in çalışmasına atıfta bulunarak, finansal sorunları altı kategoriye ayırmıştır: borç ödeme zorluğu, kişisel başarısızlıktan kaynaklanan sorunlar, iş iptalleri (enflasyon veya durgunluk gibi kontrol edilemeyen nedenlerle işlerde yaşanan başarısızlıklar), fiziksel izolasyon, statü kazanma (imkanlarının ötesinde yaşamak) ve işveren-işçi ilişkileri (işverenin haksız muamelesi) (3).

FIRSAT FAKTÖRÜ

“Yolsuzluk Üçgeni” modelinin ikinci unsuru “fırsat”tır. Geniş tanımıyla fırsat, içinde bulunulan kontrolsüzlük ortamından kaynaklanır.

Baskı unsuru hileli davranış için başlangıç güdüsünü yaratırken, çalışan aynı zamanda yakalanmadan suçu işleme fırsatı olduğu algısı içerisinde olmalıdır. Bu algı yolsuzluk üçgenindeki ikinci unsur olan fırsatı ifade eder.

Sınırsız güven duyulan, yaptıkları işler kontrol edilmeyen kişiler için, fırsat ortamının oluştuğu söylenebilir.

Cressy’e göre, hile için gereken fırsat unsurunun iki bileşeni vardır; genel bilgi ve teknik beceri. Genel bilgi, çalışanın sahip olduğu güven pozisyonunu ihlal edilebileceğidir.

Teknik beceriler, ihlali gerçekleştirmek için gereken yetenekleri ifade eder. Bunlar genellikle, çalışanların ilk etapta işletme içerisindeki pozisyonlarını elde etmek ve korumak için sahip olmaları gereken yeteneklerdir.

Kişiler üzerinde baskı unsuru yoğun olduğunda bile, fırsat olmadığı sürece yolsuzluk meydana gelmez. Fırsat unsurunun iki temel koşulu söz konusudur:

  • Organizasyonun yolsuzluğa yatkınlığı.
  • Bir hilenin gerçekleşmesini gerektirebilecek örgütsel koşullar. Örneğin, yetersiz iş bölümü, zayıf iç kontrol, düzensiz denetim ve benzerleri varsa, çalışanın sahtekarlık yapması için koşullar uygun olacaktır.

Fırsat, firmanın operasyonlarını ve varlıklarını korumak ve kontrol etmek için kurması gereken yapı ve yönetişim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Yolsuzluk Üçgeni içerisinde işletme yönetimini ve sahiplerini en çok ilgilendiren ve müdahale edebilecekleri unsur fırsattır. İç kontrol zayıflığı, hilenin meydana gelmesine fırsat veren birincil mekanizma olarak tanımlanmıştır.

Holtfreter (2004) işletmelerin hile riskini azaltmak için uygun organizasyon yapısına, operasyonel ve iç kontrol adımlarına sahip olması gerektiğini kaydetmiştir.

RASYONALİZASYON FAKTÖRÜ

Rasyonalizasyon, kişinin yanlışını mazur gösterecek bir mazeret üretilmesini ifade eder.

Cressey, rasyonalizasyonun olayın gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkmadığına dikkat çekmektedir. Cressey’e göre, “rasyonalizasyon” suç gerçekleşmeden önce gerekli bir bileşendir.

Aslında, suçun motivasyonunun bir parçasıdır. Failin yasadışı davranışını kendisi için  anlaşılabilir hale getirebilmesi ve güvenilir bir kişi olduğu inancını koruyabilmesi için gereklidir.

Kişiler hileli davranışı rasyonelleştirebildiğinde baskı ve fırsat arasında bir köprü  kurulmaktadır.

Rasyonalizasyon, bir çalışanın kişisel dürüstlüğü ya da ahlaki muhakemesi nedeniyle hileli davranışına bir gerekçe bulma çabasıdır. Bu kavram, failin etik dışı davranışlarda bulunmadan önce kendisine ahlaki olarak kabul edilebilir bazı fikirler formüle etmesi gerektiğini gösterir.

Eğer bir kişi yaptığı eylemi haklı gösteremezse, hile yapması ihtimali zayıftır.

Hileli davranışın rasyonelleştirilmesine örnek bazı beyanlar:

“Ben çok çalışıyorum. Aslında daha fazlasını hak ediyorum. Fazla mesai alsam daha fazla kazanırım.”

“Ben şirkete çok kazandırdım. Şirkete kazandırdıklarım yanında bana kalanın lafı olmaz.”

“O parayı hak ediyordum çünkü işverenim bana hak ettiğim ücreti vermedi”

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere birey ilk önce kendisini ikna ederek suçu rasyonelleştirmeye çalışmaktadır.

İşaret edilmesi gereken bir diğer konu da yolsuzluğun bir alışkanlık haline gelmesidir. Bir ihtiyacına bağlı olarak, küçük tutarda bir yolsuzluk yapan kişi, etik zinciri kopardıktan ve eylemini zihninde meşrulaştırdıktan sonra bu eylemi yapmaya devam eder.

2.2.Şartlar oluşsa da yolsuzluk yapılmayabilir

Bu kuram, üç faktörün bir araya geldiği her yerde, herkesin yolsuzluk yapacağı şeklinde algılanmamalıdır. Bu kuramda potansiyel bir riske işaret edilmektedir. Yeterli etik duyarlılığa sahip kişiler hangi ortamda olurlarsa olsunlar yolsuzluk yapmazlar. Ancak ve maalesef bu duyarlılığa sahip olanların oranının yüksek olmadığını da biliyoruz.

2.3.Yolsuzluk Elması

Wolfe ve Hemanson 2004 yılında yaptıkları çalışma ile üçgene dördüncü bir boyut katmış, model yolsuzluk üçgeninden “Yolsuzluk Elması”na dönüşmüştür. Elmas yaklaşımı ile bu üç unsura “yetkinlik” faktörü eklenmiştir. Bu yaklaşım, kişisel özellik ve yetenekleri fırsatları fark edip istismar edebilecek düzeyde olmayan bireylerin hile eylemini gerçekleştirmesinin zor olduğunu belirtmektedir (3).

2.4.Yolsuzluk Beşgeni

Marks, 2009 yılında, işletmelerin 1950’li yıllara göre daha karmaşık bir yapıya sahip olduğundan hareketle modele beceri ve kibir unsurlarını da ekleyerek Hile Beşgeni teorisini geliştirmiştir (3).

Kibir, sahip olunan haklar üzerinde bir üstünlük tutumudur ve iç kontrol uygulamalarının veya şirket politikalarının hilekarın kendisi için geçerli olmadığını düşünmesi durumudur. Benzer şekilde Yusof vd. (2015), kibirin, üstünlük duygusu ve açgözlülükten kaynaklanan doğal bir farkındalık eksikliği ve bir şirketin iç kontrolünün kendileri için geçerli olmadığı düşüncesi gösteren bir özellik olduğunu belirtmektedir.

2.5.Kırık Camlar Teorisi (2)

“ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı sosyal bir deney, suçla mücadeleye yeni bir bakış açısı getirmiştir.

Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu ve düşük gelir seviyesine sahip insanların yaşadığı Bronx ve daha yüksek gelir seviyelerine sahip Palo Alto bölgelerine 1959 model otomobiller bırakmıştır. Bronx’a bırakılan araba birkaç gün içinde kırılıp parçalanmış ve yağmalanmıştır. Diğer taraftan, Palo Alto’daki arabaya bir hafta boyunca dokunulmamıştır. Bunun üzerine Zimbardo, bir balyoz ile arabanın kelebek camını kırmıştır. Araca zarar verildiğinin Palo Alto sakinleri tarafından fark edilmesi üzerine, insanlarda aracın sahipsiz olduğu hissi uyanmıştır. Böylece sahipsiz olduğu düşünülen aracın diğer kısımları da kırılıp dökülerek yağmalanmıştır. Bu sosyal deney üzerine Zimbardo, ilk camın kırılması ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısının yazılmasının, suç işleme potansiyeli olan diğer insanları da suça teşvik ettiğini belirtmiştir.”

“İşletmede algılanan küçük düzensizlikler, giderilmedikleri takdirde Kırık Camlar Teorisine göre daha büyük düzensizliklere yol açabilirler. Küçük hilelere müsaade edilmesi, diğer bir ifadeyle bir kereden bir şey olamaz yaklaşımı, daha büyük hileli işlemlere ortam hazırlayacaktır. Bozulmuş bozukluğu algılayan çalışanlar, hileli işlemlerin sayısını arttırabilecektir. Algılanan düzensizlik, çalışanların suçun oluştuğunu düşünmelerine ve dürüst çalışanların suç ortamından uzaklaşarak kariyer planlarını değiştirmelerine neden olacaktır. Diğer bir ifadeyle, dürüst çalışanlar, hileli işlemlerin dönme ihtimalinin daha yüksek olduğu ihale komisyonu gibi alanları suç korkusu nedeniyle tercih etmeyerek suçla karşılaşma ihtimallerini düşürmeye çalışacaklardır. Böylece hileli işlemlerin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu alanlar suça yatkın insanlara kalacaktır. Bu durum, çalışanların hileli işlemlere karşı birbirlerini kontrol etmelerini sağlayan sosyal kontrolün düşmesine sebep olacaktır.”

Kırık camlar teorisine göre, yönetim, ilk camın kırılmasına izin verdiğinde veya ilk camın kırıldığında önlem almadığında hileli işlemlere ortam hazırlamış olacak ve çalışanların durumu rasyonelleştirmesine izin verecektir.

3.YOLSUZLUK ÇEŞİTLERİ

Yolsuzluk o kadar yaygındır ki sayısız şekilde kategorize edilebilir. Anlatım ve anlayış kolaylığı getirmek amacıyla ACFE yolsuzlukları ün ana kategoriye ayırmıştır (1,2): Yolsuzluklar, varlıkların kötüye kullanılması, finansal tablo hileleri.

Yolsuzluklar kategorisinin alt başlıkları: Çıkar çatışması, alış hileleri, satış hileleri, rüşvet, fatura kaynaklı, ihale kaynaklı, illegal bahşiş, irtikap.

Varlıkların kötüye kullanılmasının alt başlıkları: Nakit yolsuzlukları ve diğer varlıkların kötüye kullanımı.

Finansal tablo hilelerinin alt başlıkları: Gelir ve varlıkların fazla gösterilmesi ve gelir ve varlıkların az gösterilmesi.

4.YOLSUZULUĞUN BOYUTLARI VE TARAFLARI (4)

ACFE, yolsuzluk konusunda, küresel bazda araştırmalar yapmakta ve raporlar yayınlamaktadır.

125 ülkede toplamda 3,6 milyar dolarlık 2.504 yolsuzluk olayı, “Report to The Nations – 2020 Global Study on Occupational Fraud anda Abuse” raporuna konu olmuştur. Rapordaki önemli üç bulgu aşağıda özetlenmiştir.

Yolsuzlukların tutarı, şirketlerin yıllık gelirlerinin yaklaşık %5’ini oluşturmaktadır.

Üst yöneticilerin yaptıkları yolsuzlukların oranı, sayısal olarak %20 olmakla beraber tutar olarak %74’tür.

Bazı yolsuzluk türlerinde, küçük işletmelerdeki yolsuzlukların büyük işletmelere göre daha fazla olduğu görülmüştür. Küçük işletmelerde fatura ve bordro işlemlerine 2 kat, ödeme işlemlerinde 4 kat daha fazla yolsuzluk yapıldığı görülmüştür.

5.SONUÇ

Küresel araştırmalarda yolsuzluk etkisiyle şirketlerin toplam gelirlerinin yaklaşık %5’ini kaybettikleri görülüyor.

Üst yöneticilerin taraf olduğu yolsuzluk sayıları düşük oranda olsa da hacim olarak toplam yolsuzlukların %74’ünü oluşturuyor.

Faturalama, bordrolama ve ödeme gibi bazı yolsuzluk türlerinde küçük işletmelerin büyüklere göre daha riskli olduğu anlaşılıyor.

Yolsuzlukların önlenmesinde en önemli iki faktör yöneticilerin ve çalışanların kişilikleri ile işletme içi kontrol ortamıdır.

Yolsuzluk riskinin azaltılması için öncelikli ve ivedi olarak:

  • Kontrol ortamı gözden geçirilmeli ve güçlendirilmelidir.
  • Özellikle yönetim kademelerinde çalışanlara yönelik olmak üzere, insan kaynakları politikaları gözden geçirilmelidir.
  • İç kontrol ve iç denetim mekanizmaları kurulmalıdır.
  • Kurumsallaşma çalışmaları başlatılmalıdır.

Yönetim, denetim ve kurumsallaşma konularında eğitim veya danışmanlık desteğine ihtiyacınız mı var?

Bize ulaşın…

Karar gazetesinde yayınlanan yazı:

Yolsuzluk Üçgeni” ve “Yolsuzluk Elması

(1) https://www.acfe.com/fraud-resources/fraud-101-what-is-fraud

(2) Yazıcı, N. (2018). Hile üçgeni: Fırsatların önlenmesinde kırık camlar teorisi. Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi,2018,53 (3) :843-851

(3)Kazan, G. (2020). Hile üçgeni, hile elması ve hile beşgeni. Muhasebe ve Denetime Bakış – 2021 (62) : 245-258.

(4) https://legacy.acfe.com/report-to-the-nations/2020/?_ga=2.97094166.862220834.1647420783-1674923588.1647420783

Facebook
WhatsApp
Twitter
LinkedIn
Pinterest